Tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadele sürecinde birtakım kısıtlamaların uygulandığı şehirler arasında yer alan Zonguldak’ta hastalarını iyileştirmek için fedakarca mücadele veren Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hilal Ayoğlu ve Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Özcan Pişkin, görevini özveriyle sürdürüyor.
Yaşadıkları zorlu sürece rağmen şifa bekleyenlere umut olmak için mesleğini ilk günkü heyecanla sürdüren Ayoğlu ve Pişkin, korkusuzca savaştıkları Kovid-19 ile mücadelede insanlardan maske, sosyal mesafe ve hijyen konularına dikkat ederek kendilerine yardımcı olmalarını istiyor.
Prof. Dr. Ayoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bilinmezi yönetmenin zor olduğunu ancak büyük bir mücadele gerektiren bir süreci başarıyla yönetmek için ellerinden gelenin fazlasını yaptıklarını ifade ederek bu süreçte en çok, sevdiklerinden ayrı kalmalarının kendilerini üzdüğünü ancak insanların sağlığı için birçok şeye katlanmaları gerektiğini bildiklerini belirtti.
GENCECİK İNSANLAR SİZDEN MEDET UMUYORLAR
İlk zamanlarda herkesin çok korktuğunu ancak görev bilinciyle korkulara yer kalmadığını vurgulayan Ayoğlu, şöyle devam etti:
“Amacımız hastalarımızın tedavisi için elimizden gelenin en iyisi yapmaktı. Korkusuzca savaştık. Bu süreçte maalesef 3 hemşire, 2 personel, 2 asistan arkadaşımız enfekte oldu. Allah’tan hepsi hafif atlattı. Bizler hastalarımızın odalarına girdiğimizde aynı eski günlerdeki gibi Kovid’li değillermiş gibi hastalarımıza elimizden gelen her türlü tedavi ve bakımı vermeye çalıştık. Gencecik insanlar ağızlarında entübasyon tüpleri, entübe edilmiş haldeler. Sizden medet umuyorlar, gözlerinizin içine bakıyorlar. Çaresizler, şuurları açık ama çok büyük oksijen açlığı içerisindeler. Bu insanların da aileleri, evlatları var ve onları bir an önce buradan kurtarmanız lazım, onlara umut olmak zorundayız.”
“HER TÜRLÜ ÇABAYA RAĞMEN ARKADAŞIMIN BABASINI HAYATA DÖNDÜREMEDİM”
İnsanların sağlık çalışanlarının ne kadar özverili çalıştıklarını ve neler hissettiklerini anlayabilmeleri için sadece yarım saat maske ve tulumların içerisinde kalmalarının yeterli olacağını anlatan Ayoğlu, “Burası bir maden şehri. Bu şehirde KOAH olan çok hastamız var. İlk kaybettiğimiz hastalarımızın büyük bir kısmı da maalesef bunlardan oluşuyordu.” diye konuştu.
Ayoğlu, bir dönem birlikte görev yaptığı, daha sonra Ankara’ya tayin olan anestezi teknikeri arkadaşının babasının Kovid-19 nedeniyle enfekte olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Pandeminin ilk dönemlerinde babası hastanemize yatmıştı. Telefonla beni aradı, ‘Hocam babam size emanet.’ dedi. Maalesef babası bana emanetti ama ben emanetini koruyamadım. Elimizden gelen her türlü çabaya rağmen arkadaşımın babasını hayata döndüremedim. Bunun hüznünü ve acısını yaşıyorum. Bana, ‘Hocam geleyim, babamı görebilir miyim?’ dedi. Ben de ‘Evinde çocuğun var, gelirsen onu enfekte edeceksin, şehre giriş, çıkışlar kapalı, gelme istersen.’ dedim. Maalesef babasıyla helalleşmesine izin veremedik. Çok üzüldüm, keşke babasının şuuru açıkken onu içeri alabilseydik. Bu, benim içimde büyük bir yara olarak kaldı.”
Oğlunun salgın sürecinde doktor anne ve babası için gitar çalıp moral verdiği belirten Prof. Dr. Ayoğlu, bir sağlık çalışanı olarak çocuğuna doyasıya sarılmayı, mesai arkadaşlarıyla bir arada çay içmeyi ve öğle yemekleri yemeyi çok özlediğini dile getirdi.
“Maske takmazsak maalesef enfeksiyon çok daha hızlı bir şekilde yayılıyor.” diyen Ayoğlu, “Maske takarsak, sosyal mesafeye uyum sağlarsak bir başka enfekte kişiden alacağımız virüs sayısı azalıyor. Böyle olunca da hastalanma olasılığımız azalıyor ama bu kurallara uymadığımız süreç içerisinde kaçınılmaz sona doğru gidiyoruz.” ifadelerini kullandı.
Ayoğlu, salgını herkesin ciddiye alması gerektiğini vurgulayarak “Nasıl bir duygu bu biliyor musunuz? Mesela suyun altında nefes almaya hiç çalıştınız mı ya da ağzınızı, burnunuzu kapatıp hiç nefes almadan durabildiğiniz kaç saniye var? Bunları düşündükten sonra inanıyorum ki maskesiz hiçbir zaman sokağa çıkmayacaksınız.” değerlendirmesinde bulundu.
HASTALARIN DEĞERLERİNİ NOT ALDIĞI DEFTERİ SAKLIYOR
Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Özcan Pişkin de mesleklerinin ne kadar kutsal olduğunu bildiklerini ancak ilk defa bu denli deneyimleme imkanı bulduklarını anlattı.
Bu süreçte hiçbir sağlık çalışanının geri adım atmadığını belirten Pişkin, “Ailemizden uzak kaldık, yaklaşık 3 hafta çocuklarımı görmedim.” dedi.
Pişkin, birçok duygusal ana tanıklık ettiklerini dile getirerek “İnsanlar sağlık çalışanları için evlerinin ışıklarının yakıp söndürdü ve bizleri alkışladılar. O dönemi hiç unutamıyorum, 9 yaşındaki kızım, ‘Baba seninle gurur duyuyorum.’ demişti. O an tarifsiz duygular yaşadım.” diye konuştu.
Durumu ağır olan bir hasta için mücadele ederken yakınını kaybettiği bilgisini aldıklarını anlatan Pişkin, “Bir hastamız yaklaşık 45 gün yoğun bakımda kaldı. O hastamızın her gün görüşüp bilgi verdiğim ablası maalesef diyabet komasından hayatını kaybetti. Tam aksine kendi hastamız da çok iyi bir seyir gösterdi ve iyileşti. Hastamıza ablasının hayatını kaybettiği bilgisini veremedim. O duruma çok üzülmüştüm, beni çok etkilemişti.” ifadelerini kullandı.
Pişkin, hastaların durumuyla ilgili notlar aldığı bir defterinin bulunduğunu ve yaşadıkları bu zorlu süreci unutmamak için o defteri ömrü boyunca saklayacağını dile getirdi.
Doç. Dr. Pişkin, “Bir gün hasta yakını, ‘Babam size emanet.’ dedi ve ağlamaya başladı. Maalesef bir gün sonra hastamızı kaybettik. O hasta yakınımızı arayıp bir şey söyleyemedim.” dedi.
Haber7