Gerçek ekonomi çok zayıf bir haldeyken neden hisse piyasalarında değerlemeler yükseliyor? Bunda etkili olan faktörlerden biri son zamanlarda daha da belirgin hale geldi: Kriz orantısız bir şekilde küçük şirketleri ve düşük gelirli hizmet sektörü çalışanlarını vurdu. Bunlar gerçek ekonomi için oldukça önemli ancak borsalar için çok da önem taşımıyorlar. Bugün hisse fiyatlarının yükselmesinin birçok başka açıklaması var ancak herbirinin de kısıtlamaları var.
Örneğin, hisse piyasaları ileriye baktığı için, mevcut hisse fiyatları etkin bir korona virüs aşısının hızlı bir şekilde piyasaya sürülmesi konusundaki iyimserliği yansıtabilir. Aynı zamanda radikal bir şekilde gelişen test ve tedavi yöntemleri de karantina önlemlerine yönelik daha dengeli bir yaklaşıma izin verebilir. Bu yönde bir gelecek projeksiyonu mantıklı olabilir ya da piyasalar yalnızca bu kış ikinci dalganın boyutuna gereken önemi vermiyordur. Benzer bir şekilde, yatırımcılar gelecek olan ilk dalga aşının etkinliğini ve etkisini gözlerinde büyütüyor olabilir.
Son günlerin piyasa performansıyla ilgili ikinci ve belki daha ikna edici bir açıklamaysa, merkez bankalarının faiz oranlarını neredeyse sıfır seviyesine indirmiş olmaları. Piyasalar yakın gelecekte faiz oranlarının artmayacağından o kadar emin ki, evler, sanat, altın ve hatta Bitcoin gibi uzun ömürlü varlıkların fiyatları yukarı yönlü harekete geçti. Ve teknoloji şirketlerinin gelirleri geleceğe yönelik olduğu için düşük faiz oranlarından orantısız bir şekilde fayda sağladılar.
Kenneth Rogoff The Guardian’da yer alan yazısında, piyasaların düşük faiz oranlarının oldukça uzun bir süre devam edeceği inancında yanılıp yanılmadığının belirsiz olduğunu söyledi. Çünkü uzun süreli ters arz etkileri, özellikle de küreselleşmenin tersine dönmesinden kaynaklı olarak, küresel talep iyileştikten uzun süre sonra bile devam edebilir. Üçüncü bir açıklama ise, rekor düşüklükte faiz oranlarına ek olarak, merkez bankalarının özel tahvil piyasalarına verdiği destek. Bu da özellikle ABD Merkez Bankası için eşi benzeri görülmemiş bir müdahale anlamına geliyor. Bu özel tahvil satın alımları, geleneksel anlamda parasal politika olarak görülmemeli. Bunlar daha çok, merkez bankasının, hazine için acil durum halinde bir aracı olarak hareket ettiği, parasal politika benzeri bir durum.
Merkez bankaları bu gerçeği piyasalara duyurmamış olsa da, bu müdahalenin geçici olması bekleniyor. Sert yükselen makroekonomik volatiliteye ve kurumsal borçların giderek artıyor olmasına rağmen hükümet borçları üzerindeki faiz oranları etkisi birçok piyasada daraldı ve bu tarihe kadar önemli kurumsal iflasların sayısı, resesyonun boyutları göz önünde bulundurulduğunda düşük görünüyor.
Bir noktada, piyasalar vergi mükelleflerinin tüm yükün altında kalacağı gerçeğine uyanacak. Merkez bankaları, almalarına izin olan risk miktarında oldukça kısıtlanmış durumda ve daha fazlasını alabileceklerine olan inanç, bu kış sert bir ikinci dalganın gerçekleşmesi halinde zorlu bir sınav verecek.
Bu üç açıklama hisse piyasalarının, gerçek ekonomi kötüye giderken neden yükseldiği sorusuna bazı açıklamalar getiriyor. Ancak yapbozun büyük bir parçasını kaçırma ihtimalleri var: Korona virüsün neden olduğu ekonomik çöküş, hisse piyasalarındaki büyük şirketleri etkilemiyor. Kuru temizlemecilerden restoranlara ve eğlence sektörüne, küçük işletmeleri ve bireysel hizmet sağlayıcıları vuruyor. Ve bu şirketler Hisse piyasalarında yer almıyorlar. Bu küçük oyuncular, bu kadar uzun süreli ve bu büyüklükte bir şoku atlatacak sermayeye sahip değil. Ve küçük işletmeleri bir süreliğine ayakta tutan hükümet programlarının süresi dolmaya başladı. Bu da ikinci dalga ihtimali gerçekleşirse bir çığ etkisi yaratacağı anlamına geliyor.
Bazı küçük işletmelerin iflasları, pandeminin tetiklediği daha geniş ekonomik yeniden yapılanmanın bir parçası olarak görülecek. Ancak, pandemi ortaya çıkmasaydı sürdürülebilirliğini koruyacak olan şirketler de iflas edecek. Bu da hisse piyasalarında yer alan daha büyük şirketlerin önceden sahip olduğuna kıyasla pazarda daha güçlü bir pozisyon elde etmelerine neden olacak. Aslında bu da piyasalardaki aşırı iyimserliğin nedenlerinden bir tanesi.
Pandeminin getirdiği sonuçların adaletsizliğinin altını çizen bir başka durum da, hükümetin vergi gelirlerinin tahmin edildiği kadar düşmemiş olması. Üstelik bu durum resesyonun devasa boyutlarına ve rekor işsizlik seviyelerine rağmen gerçekleşti. Elbette bunun sebebi de işsizliğin daha düşük vergi ödeyen düşük gelirli vatandaşlar arasında daha yaygın olması.
Ancak yükselen hisse piyasaları yalnızca ekonomiyle bağlantılı olmayan risklerle de karşı karşıya. Bunların arasında eşi benzeri görülmemiş bir ABD başkanlık seçimi krizi ihtimali de var ancak riskler bununla sınırlı değil. 2008 yılında meydana gelen ekonomik krizden sonra, ekonomiden çok Wall Street’i destekleyen politikalara tepki vardı. Bu sefer, Wall Street yeniden eleştirileri toplayacak ancak popülist öfke Silikon Vadisi’ne de yönelecek.
Yüksek ihtimalli sonuçlardan biri, özellikle de küreselleşmeden çıkış süreci, kurumların operasyonlarını düşük vergi sistemleri olan ülkelere taşımasını zorlaştırırsa, kurumsal vergilerdeki düşüş trendini tersine çevirecek. Bu hisse fiyatları üzerinde olumlu bir etki yaratmayacak ve popülist tepkilerin burada biteceğini düşünmek büyük bir hata olur.
Görkemli hisse piyasası değerlemeleri, sağlık ve ekonomik çıktılardaki iyileşmeyle desteklenene kadar, yatırımcıların pandemi karlarına çok güvenmemesi gerekiyor.
Haber7