İstanbul Barosu, savcımız M. Selim Kiraz’ın DHKP-C tarafından şehit edilmesinden sonra örgütün Türkiye sorumlusu ile tıpkı bölmede yakalanan ve cezaevinde ölen Ebru Timtik’in posterini baro binasına asarak yeni bir skandala imza attı.
Bugünkü köşe yazısında mevzuyu pahalandıran Ahmet Hakan şunları yazdı…
Ölüm orucu hareketi yapan avukat Ebru Timtik, hayatını kaybedince…
İstanbul Barosu, Beyoğlu’ndaki merkezinin duvarına Ebru Timtik’in dev bir posterini astı.
“Şahane bir hareket yaptın ve şahane bir biçimde öldün” der üzere… “Ne hoş aksiyon yaptın da ne hoş öldün” der üzere…
İstanbul Barosu’nun “ölüm orucu” adı verilen adı batasıca eyleme bu türlü bir davranışla bir nevi meşruiyet kazandırmasını aklım almıyor.
Barona kayıtlı olan avukatın tekrar yaşama dönmesi için çabalarsın… Barona kayıtlı olan avukata “Bu hareketinden vazgeç” diye çağrıda bulunursun… “Avukatımız ölmesin” diye her türlü yolu denersin… Yetkilileri hassas olmaya ve adım atmaya çağırırsın…
Bunların hepsi tamam.
Ki ben de “Ölmesin, yaşasın” diye iki sefer yazı yazdım.
Lakin hayatına kendi elleriyle kıymış, bu biçimde güya hareket yapmış bir avukatın posterini, baro duvarında dalgalandıramazsın.
Zira bu yaptığınla…
“Kendini öldürme” denilen gayri insani ve hayat düşmanı eylemi kutsamış ve özendirmiş olursun.
Ebru Timtik için yapılan cenaze merasiminden gelen imajları de izledim dün.
– Tam bir DHKP-C şovuydu…
– Örgütsel sloganlarla, marşlarla “kendini öldürmek” kutsanıyordu…
– “Kendini bilerek ve isteyerek öldürme” davranışına destansı bir mana yükleniyordu.
Haydi diyelim ki bu örgüt, bu cins ölümlerden kendine bir yol açmaya çalışıyor.
Peki İstanbul Barosu’na ne oluyor?
İstanbul Barosu ne yapmaya çalışıyor?
Yoksa İstanbul Barosu…
“Çoklu baro teklifi, aslında acayip haklı bir teklifti” falan demeye mi çalışıyor?
Nedir?
Haber7